
Hepimizin malumu üzere geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde İstanbul Silivre - Çatalca civarı ile Tekirdağ'ın Saray ilçesi civarında yoğun yağış sebebiyle hiç beklenmedik bir sel felaketi meydana geldi.Ne yazık ki yine tedbirsizlikler,ihmaller yüzünden 32 vatandaşımız hayatını kaybetti..Birçok vatandaşımızda maddi kayıp içersinde..Selin getirdiği maliyetin şu an itibariyle 90 milyon dolar olduğu söyleniyor..Kanaatimce bu rakam artar ama dilerim inşallah ölü sayısı artmaz..İlahi kudretin karşısında hiçbir gücün durması mümkün değil;ancak müslümanlar olarak bizler niçin zamanında tedbir alma noktasında gevşek davranıyor ve bu noktada sınıfta kalıyoruz..İlk olarak yağmurun yağdığı akşam 8 vatandaşımız hayatını kaybederken,yetkililerden biri (!) vatandaşlarımızın bir kısmını Tır garajına yönlendirmiş.Sonra ne mi olmuş? Ölü sayısında artma!
Yukarıya koyduğum iki resimde İstanbul'da aynı bölgede meydana gelmiş sel manzaralarını görüyorsunuz..Biri 16 yıl önce çekilmiş,diğeri ise daha dün!...Dile kolay aradan 16 yıl geçmesine rağmen o bölgede bir türlü tedbir alınamaması,kaçak ve çarpık yapılaşmaya müsade edilmesi ya da görmezden gelinmesi de işe ayrı bir boyut katıyor..Doğrusu şaşılacak şey bunlar ama bizim memlekette artık alışmamız gereken durumlar bu fotoğraflar! Malesef...
Mimar Sinan tam 433 yıl önce bu durumu düşünmüş..Heyhat! Bizler bırakın düşünmeyi tedbir almada beceriksizleşmişiz..Adeta komedi gibi;o da şu:Yağma meydana gelmiş..Yağmacıların ifadeleri alınıp serbest bırakılmış (!) ..Güler misin ağlar mısın?
Sözü çok fazla uzatmadan burda mikrofonu :) Haber7 yazarlarından Fatih Bayhan Bey'e bırakıyor ve bugünkü yazısını okumanızı tavsiye ediyorum;
Yıl; 2007 Eylül…
“İstanbul Barajlarında 40 günlük su kaldı. Yerel yetkililer halkı su kullanımıyla ilgili uyardı. Gereksiz su kullanımından kaçınılması istendi…”
Su kıymetlendi…
Su dualarına çıkıldı. Bir damla suyun ne kadar hayati bir kıymet taşıdığı anlatıldı…
Araba yıkarken, ev temizlerken, çamaşır yıkarken….
Suya dikkat…
Bulaşık makinesi bile imal edildi, “Az su kullanıyor” diye…
Tarıma tavsiyeler çoğaldı; “Damlama sulama kullanın” diye…
Fiskiyeler kısıldı, çeşmelerden tazyik düşürüldü…
Su, hayattı” nitekim…
Yıl: 2008 Eylül…
“İstanbul Barajlarında yıl sonuna kadar su sorunu görünmüyor” diye açıklamalar yapıldı…
“Halkın su kullanımı konusundaki titizliğine devam etmesi istenildi” ama bu kez daha vurgun bir dil yoktu…
“Su sorunu yok nasılsa” diye hava esiyordu…
“Yırttık nasılsa” diye hava esiyordu bu sefer…
Hortumlanıyordu su, arabalar ulu orta bol su ile yıkanmaya, çarşı Pazar su ile temizlenmeye devam edildi…
Tarımda “damlama sulama” yine gündemden düştü…
Fiskiyeler açıldı, çeşmeler bol bol akmaya başladı…
“Su sorunu bitmişti nitekim”…
Yıl; 2009 Eylül…
İstanbul bu seferde 3 aylık suyun bir günde yağması dolayısıyla seller altında…
Evleri, iş yerlerini sular basmış durumda…
Arabalar kayık olmuş, suda yüzüyor…
Tarla, takım susuzluk değil, sel altında, hasad suya karışmış durumda….
Koyun, İnek, tavuk, keçi suda yüzüyor…
Bir yıl önce kesilen sulara inat her yerden sular fışkırıyor…
Bu yazıya kadar yetkililer 31 ölüden bahsediyordu…
Fazla su sel, selde ölüm getiriyor…
Su kıtlığı kuraklık, kuraklık ölüm getiriyor…
Yani İstanbul “ifrat-tefrit” arasında duruyor…
Yukarı baksan yağmur, aşağı insen kuraklık…
“Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul” şiirini okumak fayda etmiyor. Ne İstanbul’a bakılacak tepe kaldı, ne de şimdi o tepeden bakılacak bir yer…
İstanbul, su ile imtihan ediliyor…
Azı karar, çoğu zarar…
Ama yine de “Görelim mevlam neyler, neylerse de güzel eyler…”
Ne verirse “kararında“ versin…
Kulların yüzü ancak böyle güler…
Çoğu geldi mi azar, azı kaldı mı korkar…

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder